Devir, Kabadayılık Devri
Ekim 23rd, 2016 at 09:02 (Günlük)
Keskin Sirke Artık Kabına Zarar Vermiyor…
Ne zamandır tiyatro yüzü görmeyenler için ‒en azından kendi adıma söylemiş olayım‒ TV’lerdeki bazı izlenceler, nasıl denir, biçilmiş kaftan; evet, boşluğu pek güzel dolduruyorlar. Aslında, bu cümleyi –di’li geçmişle söylemem gerekirdi: “biçilmiş kaftandı”, “boşluğu pek güzel dolduruyorlardı”; ama artık öyle değil. Bu izlenceler de zamana ayak uydurdular, birer kavga küpü olup çıktılar; ağır aksak yol alarak, sindire sindire, çaktırmadan yani… “E birader, büyük laflar ediyorsun, hangi izlencelermiş onlar, bir deyiver” denecek olursa, ‒olmuştur bile‒ hayır, söyleyemem; başıma dert almaya niyetim yok.
Bu izlenceleri yeriyor gibi şeyler dedim, ama bir şey söyleyeyim mi, alıştım o kavgalara, gürültülere; buna, ‘bir çeşit bağımlılık’ deyin, isterseniz… Evet, izlemeden duramıyorum, işimi gücümü o programlarıma göre (bakınız, “programlarım” dedim, gördünüz mü?) ayarlıyorum; gözüm bir buzdolabının kapısında, ‒hangi saatte hangi kanalda ne var, çizelgesini yapıp buraya manyetlemiş bulunuyorum‒ bir saatte; kaçırırsam ne yaparım sonra…
İşte durum bu merkezdeyken, o güzelim programlarımdan biri sona ermiş, sabırsızlıkla bir başkasını bekliyordum, ağırdan alan vakti öldürmek için bari bir şeyler okuyayım dedim, kısmette Işık Kansu’nun yazısı varmış (Cumhuriyet, 22 Eki. 2016 Ct., http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/619576/
Kin_ve_nefret_soluyoruz.html ). Bakınız, benim izlencelerin yanından geçerek ama onlara dokunmaksızın kavga-gürültü konusunda neler diyor: