Gözümle Görüp Kulağımla İşitmesem İnanmazdım
Temmuz 29th, 2013 at 14:36 (Günlük, Her Açıdan)
Bence Bu İşin İçinde Bir İş Olmalı…
“İşgal altındaki Mütareke basını neyse, bazı medya kuruluşlarının durumu da işte bu.”
Temmuz 29th, 2013 at 14:36 (Günlük, Her Açıdan)
Bence Bu İşin İçinde Bir İş Olmalı…
“İşgal altındaki Mütareke basını neyse, bazı medya kuruluşlarının durumu da işte bu.”
Temmuz 28th, 2013 at 12:14 (Başkaca (Dy), Günlük)
“Anayasa Mahkemesi’ni, Kulislerde Konuşulanlara Malzeme Olmamaya Davet Ediyorum”
Bilmeyen yoktur sanıyorum, gazeteci yazar Mustafa Balbay, ‘Ergenekon Davası’ denen davanın sanıklarından olarak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmakta. Kendisine atılan suç, ‘hükümeti ve meclisi ortadan kaldırmaya kalkışmak’. 6 Mart 2009 tarihinden bu yana tutuklu olan ve son milletvekili genel seçiminde İzmir’den Milletvekili seçilen Balbay, hâlen Silivri’de 1 numaralı F Tipi Cezaevi’nde yatmakta. Balbay, 28 Şubat 2011’den bu yana da bir hücrede tutulmakta.
Yine sanırım biliniyordur, Anayasa Mahkemesi bu ayın başlarında, kamuoyunda tartışılmakta olan terör ve örgütlü suçlar gibi suçlar için belirlenmiş olan 10 yıllık tutukluluk süresine ilişkin yasa maddesini iptal etti. Öte yandan Balbay, kendisine uygulanmakta olan uzun tutukluluk durumunun kaldırılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Anayasa Mahkemesi, Balbay’ın bu başvurusu konusunda henüz bir karar vermiş değil. Mustafa Balbay da, yargılandığı ‘Ergenekon davası’nda kararın önümüzdeki 5 Ağustos günü açıklanacak olması dolayısıyla, “5 Ağustos, bir anlamda Gezi eylemlerinde söylendiği gibi bir mücadelenin başlangıcı olacak. Türkiye’nin ne kadar hukuk devleti olduğunu göreceğiz” demiş. Ve 10 yıllık tutukluluk süresine ilişkin yasa maddesinin iptali kararını vermiş olan yüksek mahkemeye seslenmiş:
Temmuz 24th, 2013 at 09:39 (Ayrıksı, Belirli Gün ve Haftalar, Günlük)
Aşağılanan Bir Günün Yıldönümünde
Olsaydı duyardım; yok. Allah’tan yok… ‘Lozan Marşı’ diye bir marşımız yok. Olsaydı, o da Onuncu Yıl Marşı gibi birilerinin kanına dokunacaktı.
Yok olmakta olan bir memleketi kurtarmak, kurtarmakla kalmayıp yeniden inşa etmek başka, kim bilir ne tür sebeplerle o inşa sürecine düşman kesilmek başka… Bu kinin beslendiği kök nerelere uzanmaktaysa adamlar sevememişler bir kere o süreci; sevmiyorlar işte, ne yapacaksın… Zehirlerini de, örneğin, “Geçenlerde bir töreni Onuncu Yıl Marşı’yla başlattılardı da asabım bozulduydu. ‘Mehter varken niye onunla başlamıyoruz’ dediydim. Mehter varsa önce mehterle başlanır; Onuncu Yıl Marşı da neymiş” diye akıtabiliyorlar… İşte bu yüzden diyorum: iyi ki ‘Lozan Marşı’ diye bir marşımız olmamış, o da Onuncu Yıl Marşı gibi birilerinin kanlarına dokunacak, asaplarını bozacaktı…
Temmuz 21st, 2013 at 15:13 (Başkaca (İ), Düşünceler)
Olacak Şey Değil, Ama Oldu…
Bunu, son zamanların yeniyetme anlatımlarıyla, sıfatlarıyla anlatabilirim ancak; ama hangisini seçsem? “Şaka gibi” desem, olmaz; çünkü durum çok ciddi. “Felaket güzel”? Olmaz; durum hiç de iç açıcı değil: karanlık ötesi… “Acayip kötü”? Bak, bu olur; ama yakışık almaz. “Kâbus gibi” desem? İşte bu!… Hayır hayır, en iyisi “vaziyet vahim” demek…
Vaziyet neden vahim, açıklayayım:
Temmuz 21st, 2013 at 04:31 (Başkaca (İ), Düşünceler)
‘Evrim’ mi Dedin? Hadi Canım Sen de…
TÜBİTAK, yani, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu, adı üstünde, biz de bilimsel ve teknolojik araştırmalar yapalım, diye kurulmuş bir bilimsel kurum. Kuruluş yasasından bunu anlıyorum.
Bu kurumun Evrim Kuramı (Evrim Teorisi) konusundaki çalışmaları ne merkezde?
Temmuz 14th, 2013 at 11:40 (Ayrıksı, Düşünceler, Günlük)
Umarım, Vaktiyle Star’da Uygulamış Olduğu Gürültülü Patırtılı Yöntemi Yeni İşine Taşımaz
2009’un Aralığında genelağdaki alanım İlgilik’te bir yazı yayımlamıştım: “TV Haberciliğimizde Son Buluş – Milletin Kafasına Vura Vura”.* Gazeteci-televizyoncu Uğur Dündar’ın o tarihlerde çalışmakta olduğu Star televizyonunda yapmakta olduğu “Uğur Dündar’